30 Kasım 2008 Pazar

fenerbahçe - beşiktaş

biletsiz ve bilet bulma umutsuz bi' anlık gazla evden çıktım stadın önüne kadar formam ve atkımla geldim... bilet aradım, tanıdıklara sordum... bi' türlü bulamadık..
en sonunda formalar atkılar gizlendi ve migros tribününden bilet aldık... 4 kişi girdik içeri.. 2 Karagümrük'lü arkadaşa da haber verdik, onlar da bizim gibi girdiler...
Beşiktaş tribünündeki arkadaşlarımıza bakıp el-kol hareketleri yaptık, kolpadan küfür ettik; onlar da bize aynı şekilde karşılık verdiler, maç başlamadan, daha fenerbahçe tribünündeyken inceden eğlenmeye başlamıştık... bu eğlence Beşiktaş çocuğu olduğumuzu anlayan polisin yanımıza gelip ''beyler lütfen olay çıkarmayın, sakin sakin izleyin maçınızı'' uyarısıyla son buldu...
birden aklıma Sting geldi... içimden '' i'm a Beşiktaş man in kadıköy '' diye şarkı söylüyordum... bu arada sağolsun fenerbahçe taraftarları yöneticilerini haksız çıkarmak için yarışıyorlardı; '' kadıköy'de küfür yok!! ''... komik... daha maç başlamadan, annelerimizin kulakları bol bol çınlatıldı... baktık ki bu iş böyle olmayacak, yukarıya çıktık; bi' büfecinin yanına gittim ''biz Beşiktaş taraftarıyız, duramıyoruz burada, anahatar varsa bizi ait olduğumuz yere gönder'' dedim... bi' başkasına yönlendirdi beni... kısa boylu, kel ve göbekli ve bi' o kadar da (sedat abi'den asabi olmasın) asabi güvenlik şefinin yanına gittim; derdimi anlattım; ''beyler, dikkat çekmeden 3'er 3'er gelin'' dedi ve amacımıza ulaşıp kendi tribünümüze geçtik...
taraftar maça mükemmel başladı, tüm sesimizle yüklendik... futbolcular da bizden etkilenmiş olacak ki onlar da deli gibi bize yakın kaleye doğru saldırıyorlardı... bu arada fenerbahçe'nin golü geldi... maçın başından beri susan fenerbahçe tribünleri yeniden küfüre başladı... sesimiz yettiğince biz de aynı şekilde karşılık verdik...Beşiktaş yine saldırmaya başladı ve gol geldi... o sevinç ve hırsla bi' ara fenerbahçe tribününe zıplayıp mevzu yapacağımı düşündüm... üzerimizdeki teller mani oldu, sağ olsunlar....
sonra yine fenerbahçe'nin golü, yine karşılıklı el - kol hareketleri, yine küfürler... ve yine maçın başından beri olduğu gibi Beşiktaş saldırdı, fenerbahçe sivasspor kimliğine bürünüp kontra atak oynamaya devam etti...sonra ne oldu bilmiyorum, herhalde bünyamin gezer ''fenerbahçe yarıştan kopmamalı'' dedi ve 2 tane bedava sarı kartla cisse'yi attı...
budan sonrası malum... saldır Kara Kartal, yaslan sarı kanarya....
maç 20:45'te bitti... 22:15 civarı dışarı çıkarıldık...haydarpaşa'ya kadar gereksiz yere yürütüldük.. herşeye rağmen eğlenmeye devam ettik... halı sahada maç yapan elemanlara bile tezahürat yaptık ''o forma kutsaldır nasip olmaz herkese, sabrımız taşıyor adam gibi oynayın''... taraftarın verdiği gaz işe yaradı ve C. Ronaldo formalı çocuğun golü geldi...

yenildik, yorulduk, üzüldük ama orada olmak güzeldi... orada olmak görevimizdi ve zor da olsa görevimizi yerine getirdik...şimdi elimde ksılmış, çatlayan bi' ses ve bozulmuş, sürekli kramplar giren bi' mide var... sanırım bi' kaç gün hasta olup yatıcam...
orada olan, olmaya çalışan herkese teşekkürler...

20 Kasım 2008 Perşembe

Albert Morgan Vs Süreyya Soner





Malumunuz, yeni Nike reklamında Manchester United'ın malzemecisi Albert Morgan'ı oynatmışlar; epey de eğlenceli bi' reklam filmi olmuş...


Albert dayı çok başarılı bi' oyunculuk çıkarmış, topla sekmeler, direkleri dövmeler, soyunma odasında şekiller falan çok hoş... Ama isyanım var hacı !!!


Biz ''malzemeci'' deyince ''Süreyya Soner'' cevabını vermeye alışmışız... Kaytan bıyıklarına, kavruk haline, babacan tavırlarına hasta olmuşuz... Ey Nike, sen Süreyya Abi'yi görmüş adama getirip ceylan gibi seken Albert'ı gösterirsen ''bu ne be??'' tepkisini alırsın tabi....

Albert efendiye de bi' çift lafım var...

Ya usta reklam filmi çekiyorsun, tabi rol yapacaksın ama o kırmızı body'yi giymeseydin bari... Yaşın nerden baksan ha Feldkamp'tan 2 fazladır ha Aragones'ten 5 aşşağıdır; hiç mi utanmadın Albert dayı... Nerde Türkan Şoray Kanunları nerde Manchester Duruşu... Yazık etmişsin kendine Albert usta... Yarın bi'gün emekli olduğunda Manchester United'lılar Lokali'nde oturduğunda seni ne okeye dördüncü alırlar ne de muhabbetini dinlerler... Yancı olursun Albert'ım... 15 dakikalık şöhret uğruna harcadın bütün karizmanı... Çoluğun çocuğun, Ronaldo'nun, Rio'nun maskarası oldun... Allah onların da müstehakı neyse versin...''c'mon Abe, go on Abe'' diye diye yediler senin başını... Yaşına başına bakmadan el kadar bebelere maskara ettin kendini Albert...

Neyse ya... Şaka bi' yana; çok güzel reklam olmuş keyifle izliyorum... Çekenin yazanın ellerine sağlık... (Sevgili Nike, son paragrafta hafif yalaklandım... Belki sponsorluk teklif edersiniz diye damar yaptım... Hepsi şakaydı Nike abi... Valla bak...Abimm)

Hee bi' de bugün ntvspor'da izledim; Milli Takım malzemecisi Cengiz Çelik'e de bi' video hazırlamışlar... Aynı Albert amcam gibi hareketler, inceler yapıyor... Bi' de üstüne, kendi vurduğu topu tribünlere koşup kontrol ediyor... Yapsın tabi, eksik kalmasın...

Avusturya - Türkiye


Milli maçları izlemekten keyif alamıyorum... Avrupa Kupası'ndaki tüm fantastik olaylara rağmen bi' türlü ''hadi be oğlum, saldır Milli Takım'' zihniyetine bürünemiyorum... Karşıtlık duygusu olmadığı için herhalde... Herkes aynı takımı destekliyor, herkes aynı formayı giyiyor... Etrafta ne kazandığımızda dalga geçebileceğim kimse var ne de kaybettiğimizde beni kızdıracak kimse...

Avrupa kupası farklıydı tabi; o maçlarda çok formalar - t-shirtler yırtlıldı, sesler kısıldı, keyiften ve kederden çok alkoller alındı...

Dün akşam yine aynı duygularla başladım maçı izlmeye... Sıkıldım, kanallar arasında gezindim hatta boks maçı bile izledim... Avusturya oynadı bizimkiler baktı bana da daral geldi doğal olarak...

Sonra ne oldu bilmiyorum; golü yedikten sonra bizimkilere sihirli değnek mi değdi artık ne olduysa çıldırdılar resmen... Uzun zamandır bu kadar süratli bi' maç izlemedim... Sanki ''sen misin Milli Takımı izlemeyen terbiyesiz??'' diyordu Tuncay, Aurelio, Kazım ve diğerleri...

Hatta maçı anlatan spiker bile o kadar çılgınca anlatıyordu ki maçı bi' an ''ya hacı Dünya Kupası çeyrek final maçıydı di mi bu??'' dedim kendi kendime...

Süper bi' maçtı, çok eğlendim, atılan 6 golde de ''aboovv, aheeyyy, vaaaşşş'' gibi ilginç efektlerle yaşadığım keyfi sevenlerimle paylaştım... 2-4 kazandık ve ben de yeniden Milli Takımı tutmaya başladım... Ama hala etrafta kızdırılacak Avusturyalı'lar, İspanyollar, Fildişi Sahilliler yok....


sıpeyşıl tenks tu : Ömer Üründül.... Futbol zevkimize yorumlarıyla renk(gri) kattığı için bu ödülü kendisine takdim ediyorum... Yaşam boyu başarı ödülü ''En İyi Ömür Törpüsü'' dalında Ömer Bey'e gidiyor...

18 Kasım 2008 Salı

Eskişehir


Pazar akşamı Beşiktaş - Eskişehirspor maçı var...

Ben ki, pazar günleri maça gitmekten nefret eden bi' insanım, ama bu maçı iple çekiyorum... Çünkü biliyorum, bulunduğum tribünden sol tarafa doğru baktığımda ''kendilerine ayrılan yer''de birileri olacak... Kazandığı için değil, orada olduğu için mutlu olacak insanlar bağıracak, pankart açacak, atkı sallayacak...

Herkes biliyor bunu; tribüncülük'ün önemli parçalarındandır Eskişehir taraftarı... Bu hafta bizim mekanımıza gelecekler ve şeref verecekler...

Play Off maçlarını bizim evimizde oynadılar ve bizim tribünümüzde desteklediler takımlarını. Şimdi aynı yere konuk olarak geliyorlar iyi ki de geliyorlar... ''süper lig''e çıkmalarına deli gibi sevinen bana geliyorlar...

Aslında ben, bu ilk maçın Eskişehir'de oynanmasını isterdim... Trenime binip Eskişehir'de inmek, o soğuk havayı hissetmek istiyordum... Olmadı, ilk maçımız İnönü'de... Uzun zamandan sonra yeniden Eskişehir'e gitmek için biraz daha beklemem gerekecek sanırım...

5 Ağustos 2008 Salı

Destur


Çok uzun zaman oldu yazmayalı.... aynen devam ediyorum, kaldığımız yerden...

üstelik artık yazmak için daha fazla konum olacak... sanırım ligin başlamasıyla birlikte show tv spor servisinde çalışmaya başlıycam... aman diyim, nazar değmesin...

13 Mayıs 2008 Salı

El Emeği, Göz Nuru (Vol.1)
















Beşiktaş'ımıza Libertodores Kupası'nda Başarılar Dilerim


Ayıp diye bi'şey var... Hakem hatalarına hiç girmiyorum, o hatalar olamasa belki şampiyonluk şansı bile olabilirdi Beşiktaş'ın. Ama hakkıyla elde ettiği UEFA Kupası şansı ''3'lü averaj'' diye saçmasapan bi' uygulamayla elinden alınan Sivas Spor'a ayıp olmuyor mu..?

Adamlar sezon boyunca iyi kötü oynadı ve son haftada 3'lü averajı çıkardılar Sivas'ın başına.. Çok yanlış işler bunlar... Bi' Beşiktaş taraftarı olarak resmen utanıyorum bu durumdan...

Sen ki Beşiktaş futbolcususun, nasıl bi' yılışıklıkla son dakikada Sivas'tan o golü yiyip 2'li averaja denge getiriyorsun ve utanmaz gibi Fenerbahçe'nin mağlubiyetiyle UEFA'ya gitmeyi başarı olarak görebiliyorsun..? Biz aramızda bu duruma ''elin şeyiyle gerdeğe girmek'' deriz...

Yemin ediyorum utanıyorum bu ''UEFA başarısı''ndan...

Büyük ihtimalle gittiği gibi hemen geri dönerdi Sivas, ama yine de haklarının gasp edilmesi beni çok rahatsız ediyor...

2 Mayıs 2008 Cuma

Şaka mı Yapıyorsunuz Gençler ?




E yuh..! Önce Bayern Münih yalan oldu, ''bari Mutu finale çıksın..'' dedik onları da Glascow Rangers paketledi...

Uefa kupası iyice gözden düşmüştü, şimdi Zanith - Glascow Rangers finaliyle tamamenyerlere inecek... Nerede Luca Toni, Klose, Ribery, Mutu, Jorgensen... İzlemem ben böyle final maçını...
Show Tv'ye de gün doğdu tabi... Kurtalar Vadisi'ni yayınlamak için Uefa Kupası yarı final maçlarını gece saat 02:00 ve 03:30'da banttan verdiler... Böyle sıkıcı bi' final için yine aynı duruşu sergilerler büyük ihtimalle...

Neyse işte, berbat bi' final bizleri bekliyor... Bari Glascow alsın kupayı... Adamlar dünya kadar transfer yaptılar sezon başında, kupadan kazandıkları parayla harcamalarını dengelerler belki... Yada Gs gibi har vurup, harman savrurlar... Kendi bilecekleri iş, koskoca adamlar sonuçta ben karışamam...

1 Mayıs 2008 Perşembe

Yok Artık Bayern











Sezon başında yaptıkları transferler nedeniyle ''olum bu sene dünya kupasını Bayern Münih alır lan..'' yorumları yapmamıza neden olan takım gitti allahın sarı sarı ruslarına elendi...

Sevgili Bayern Münih, hadi elendiniz Zenith'e ama el insaf be, 4-0 da olmaz ki...

Ne güzel bi' Bayern - Fiorentina finali beklerken şimdi sıkıcı ruslara kaldık... Hele bi' de Fiorentina, Glascow'a elenirse tam İkinci lig klasman grubu maçı gibi bi' final izleriz allah korusun...

Dualarımız yanında Fiorentina'cım.... Bari finale siz çıkın, alın kupayı, Mutu oynasın, ince hareketleriyle coştursun bizi...

Bak akılma geldi yine... Yuh ulan Bayern 4 tane yenilir mi oğlum ya....

29 Nisan 2008 Salı

Futbol Orgazmı


İnanılmaz bi' maç izliyorum... Henüz bitmedi ama uzun yıılarıdır böyle bi' maç izlemedim...

Manchester United - Barcelona....


tam bir orgazm... futbol orgazmı.....

28 Nisan 2008 Pazartesi

Allah da seni güldürsün Gökmen Özdemir


Dün akşam Gs-Fb maçını izledik, Gs gerçekten hak ettiği bir galibiyet aldı.. Uzun zamandır bu kadar kötü bir Fb izlememiştim o da ayrı tabi...

Şimdi benim derdim maç değil aslında, bugün gazetelere bakıyorum, internette okuyorum... Gs büyük ihtimalle şampiyonluğu garantiledi, tamam kabul ama bütün yazarlar ağız birliği etmiş gibi tüm ''olumsuzluklar'' a rağmen Gs'nin nasıl da yarıştan kopmadığını, nasıl yüreğiyle oynadığını yazıyor...

Hele Gökmen Özdemir'in şu lafları sabah sabah gülme krizine girmeme neden oldu: ''Gs kimi zaman yarım takımla, kimi zaman hocasız, kimi zaman da lobisiz bir şekilde yoluna devam etti.''

Ya sevgili Gökmen Özdemir hepsine tamam da ''lobisiz'' derken bi' durup düşünseydin... Daha bi'kaç hafta önce kazandığın gençlerbirliği maçını, ligin ilk yarısındaki Beşiktaş maçını, ligin ilk yarısındaki gaziantep maçını... daha sayılabilecek çok maç var ama uzatmayayım...

Dün akşam Gs hak ettiği bir galibiyet aldı ama sezon sonunda ''yine'' hak etmediği bi' şampiyonluk alacak... Zaten hepimiz bu duruma alışığız... Beşiktaş taraftarları, Gs taraftarları, Fb taraftarları olarak... Ama bana kalırsa Gs taraftarı daha onurlu şampiyonluklar hak ediyor... Bi'gün o şampiyonluk gelirse biz de içten bi' şekilde tebrik ederiz....Şimdilik ''yine'' tebrik yok...

23 Nisan 2008 Çarşamba

Elveda........































anlatılmıycak günler geçirdik kapalında , açıgında , numaralında. Her maçın, içinde bulundugumuz her dakikan ayrı bi anı ayrı bi duygu bıraktı bizde hüzünüde yaşadık mutluluguda ama zaten sevinmek için sevmemiştikki biz. her şeyin güzeldi senin. yeni açıktan görülen o muhteşem manzaran beleş tepeden görülen o asil duruşun. ne anılar ne günler geçirdik içinde şimdi yıkılıcak diyorlar ya inan içim bi garip oluyor , gözlerim doluyor. nelere şahitsin sen ne zaferlere ne üzüntülere nasıl kıyacaklar sana nasıl vuracaklar kazmayı o şanlı gövdene içim almıyor inan derler ya ikinci evim diye ne ikincisi benim tek evimdin sen huzur dolardım içindeyken. şimdi sen gidiceksin yerine içinde ruh barındırmayan tarıh kokmayan bı stad gelıcek zamn gectıkce oda tasıycak unutulmaz anılar ama söylesene seninle geçirdiğimiz günler ne olucak hepsi topragamı gömülecek neyse şeref dolu evim yapıcak tek birşey bıraktılar bize tek maçımız kaldı sende , sana vedamız olan evet arkadaşlar artık sıra son görevde unutulmaz günler geçirdiğimiz stadımızı evimizi nasıl ugurluycaz sonsuzluga doldurmıyacakmıyız evimizi son kez süslemiyecekmiyiz bayram yeri gibi , yoksa şampiyon olamadık , başkanı sevmiyoruz futbolculara kızgınız diye gitmeyecekmiyiz maça son gününde öksüzmü bırakacagız o güzel evimizi. benim niyetim yok buna çıkacagım kütahyadan yola tek tek aşacagım yolları sana son kez veda edecegim kapalı altaki yerimi alıp son kez izleyeceğim o asil duruşunu. son kez çekeceğim tarih huzur şeref kokan havanı içime. son 90 dakikanda içinde olacagım yıne belkı bu sefer maca 1 saat kala degılde sabahtan gırecegım içine ve polisler kovana kadarda kalacagım içinde belki yeri gelicek aglıycam yeri gelıcek gülücem son gününde ama seninin içinde kapalında yani kalbinde olacağım ....




ForzaBeşiktaş, Seçkin Aklan'ın yazısından alıntıdır......

21 Nisan 2008 Pazartesi

Duy sesimi Vedat Özdemiroğlu

Vedat Özdemiroğlu... zaten yazılarının hastasıyım, bi' de yetmezmiş gibi Beşiktaşlısın... peki ben sana kurban olmayayım da ne yapayım sayın Vedat Özdemiroğlu..?

Bir fantazim var (sadece Plaki'ye anlattım); trenle yemekli vagonda Vedat Özdemiroğlu ve ben deplasmana gidiyoruz...bira gırla gidiyor, muhabbet desen Vedat Özdemiroğlu var, en güzeli dönüyor...

Yarın Uykusuz dergisine el yazısıyla mektup yazıcam, ankaragücü maçında bu fantazimi gerçekleştirmek için...
Duy Sesimi Vedat Özdemiroğlu... sevindir şu garibi...

17 Nisan 2008 Perşembe

dolores


Sevgili ''10 numara adam Delgado''muzun kızı olmuş bu sabah.
Adını da ''Dolores'' koymuş... analı babalı büyüsün Matias'ım, yengeme selamlar....

Tavuk Bacakları ve Muska Büyüsü (gerçek kaynaklardan)


Daha geçenlerde okumuştum bu haberi, yazmayı düşünüp vazgeçmiştim ama şimdi yazmanın tam zamanı ehehe


''Boston Red Sox fanatiği beyzbolsever, ezeli rakipleri New York Yankees stadına büyü yapmak için takımının formasını gömdü. 50bin dolar harcanarak forma gömüldüğü yerden çıkarıldı..''


falan filan...şimdi asıl can alıcı noktaya geliyoruz, aynen gazetevatan.com'dan kopyalıyorum :


''FENERBAHÇE STADINDA DA BÜYÜ BOZULDU

Benzer ’Büyü’ iddiaları Fenerbahçe stadında da yaşamıştı. Kaleci Rüştü Reçber’in gol yememesi için kale önüne ’Tavuk bacağı’ gömülmüştü. 2000’de Şükrü Saracoğlu’na bir gece yarısı imam getirilmiş, orta sahaya ve kale önlerine muska gömülmüştü. 2004’te G.Saray maçında, F.Bahçe kulübesi önüne konulan süpürge çöplü poşet, “bize büyü yapıldı” diyerek kaldırılmıştı.''


ahahahahahha fenerbahçeyle ilgili bu haberi sanırım hiçbir futbol sever unutmamıştır. televolelere bile konu olmuştu... ya yorum yapayım diyorum ama gerek yok sanırım... doğru olduğundan emin olduğum bu haberi paylaşayım dedim...

17.04.2008 tarihli vatan gazetesini okuyan yada hafızası biraz kuvvetli arkadaşlar hem haberi hem de fenerbahçenin yaptığı bu ''büyü bozma ayini''ni hatırlayacaklardır...

16 Nisan 2008 Çarşamba

1550 Alo Kanka


Nedir şimdi bu?? Polisi sevimli göstermeye çalışma tripleri falan... Hiç uğraşmayın, ne kadar zorlasanız da olmaz polisten sevimli...

Polislerden pek haz etmem, iki nedeni var. Birincisi; taksimde gzümün önünde bikaç eleman tinercinin birini bıçaklarken ayırayım dedim, ''yapmayın ağalar, etmeyin yiğitler'' diye kahramancasına kavganın arasına daldım. O sırada ''kanka'' polislerden biri geldi ''hhööööyytt'' diye ayıptır söylemesi kafama doğru yapıştırdı... Dedim ''dayı sen ne ayaksın senden önce geldim olay yerine.''

ikincisi de; daha küçücük bebeyim kadıköyde fenerbahçe-Beşiktaş maçına gitmişiz kuzenimle (1-2 kazanmıştık, uche'nin bacağının kırıldığı maç)... yaşım en fazla 10...Şimdiki (sanırım) migros tribününün olduğu yerdeyiz. Oturduk birer koltuğa, polis geldi, yaşımıza başımıza bakmadan copu kaba etime doğru ekleştirdi... ''lan'' dedim ''n'oluyo''... ''kalkın lan burdan '' dedi...

Diyeceğim şudur ki; polis sevmem.. Öyle sevimli sevimli kıyafetler giydirmeyin, sevimli bişey istesem şirinleri izlerim aga...

15 Nisan 2008 Salı

BABA HAKKI


Beşiktaş'ın efsanesi ''Baba'' Hakkı Yeten, yarın ölümünün 19. yıl dönümünde anılacak.....


'' BABA HAKKI

''Adam gibi oynamazsanız İstanbul'a yürüyerek dönersiniz!''

Baba Hakkı'ya dair en iyi bilinen anektod, bir maçta kırmızı kart gören Cihat'ın ''Çıkayım mı Baba?'' diye sormasıdır. Oyuncular ve hakem Baba Hakkı'ya bakar. Baba başını sallayıp ''Çık Cihat, çık'' diyence Cihat oyundan çıkar.

1941 yılında Ankara'da Harp Okulu takımıyla Milli Küme maçı yapılır. İlk yarıyı Beşiktaş 3-0 geride kapatır. Baba Hakkı soyunma odasında tren biletlerini eline alır: ''Adam gibi oynamazsanız biletlerinizi yırtarım, İstanbul'a yüryerek dönersiniz!'' der. Baba Hakkı'nın şakası yoktur, Beşiktaş maçı 3-6 kazanır.

Baba Hakkı için galibiyetten daha önemli olan, adam gibi oynamak, formanın hakkını vermektir. Galibiyet için her yol mübah değildir. Bu erdemin en güzel örneği bir fenerbahçe maçında yaşanır. Beşiktaş 2-0 öndeyken Baba Hakkı, fenerbahçe kaptanının yakasına yapışır: ''Kendinize çeki düzen verin, bu maçın tadı böyle çıkmaz, bu kadar insan buraya maç izlemeye gelmiş, adam gibi oynayın!'' der. Maç 2-2 berabere biter.

1946 yılında bir Karagümrük maçında Baba Hakkı orta sahadan voleyle topu kaleye gönderir, ağları yırtıp geçen topa hakem Necdet Gezen golü vermez. hakemin hatalı kararları devam ettikçe tribünlerde protestolar başlar.Baba Hakkı tribünlere bir iki sefer ''susun'' dese de protestolar devam eder. Baba Hakkı sonunda dayanamaz tribünün önüne gelip ''Çıkın dışarı!'' der. Baba Hakkı'yı amigo Kafa Sebahattin yatıştırır, protesto kesilir. Beşiktaş maçı 2-0 kazanır ama yaklaşık 2000 kişilik taraftar grubu hakemi dışarıda beklemektedir. Olayı öğrenen Baba Hakkı yan hakeme ''Necdet abiye söyle yanıma gelsin.'' der... Hakem gelir Baba Hakkı'nın yanında kalabalığın arasından geçip gider, hiç kimse birşey diyemez.''

(Hakan Dilek, O Gol Kaçzmazdı,Karakutu Yayınları)


Bu yazıyı maçtan sonra ağzında sakızı, kulağında i-pod'u, son model otobüslerle maça gelen, ''HAKKI(!?!)'' olan parasını alamayınca idmana çıkmayan sevgili futbolcularımıza ithaf ediyorum...

No Pasaran (www.sonbarikatbesiktas.com)


Alıntıdır:
BİZ!!!


'' BİZ ! Biz ki başkalarının yazdığı kuralları elinin tersi ile iten Beşiktaşlılar, kader denen şeyi elinin tersi ile itmek için sonuna kadar savaşan bizler... Bize sunulan sahte kader maçları başlıklarının altında kalmak mı? Asla! Artık şunu görmenin ve tavır almanın zamanı geldi geçiyor: Başkalıkların sahadaki insanlar tarafından yaşatılması dönemleri bitmiştir. Asıl savaşlar sahada değil, yaşamın içindedir! Bizlerin ellerindedir!Biz ki, haksızlıklara karşı, adaletsizliğe karşı duruşun her yerde yaşatılması gerektiği ilkesi ile yaşayan Beşiktaşlılarız. Ve biliyoruz ki, kazanmak ya da kaybetmek yine içte yaşanan bir şeydir, önemli olan içinde ne olduğudur. Ama unutuyor muyuz, kazanmanın baki olanı bu içte yaşanandır. Sahada kaybeden Beşiktaş aslında her an içimizde yaşayan Beşiktaş’tır. Ömür yettiğince göreceğimiz daha yüzlerce maçtan sonra yine aynı şey olacaktır. O gün için sahada kazanacak ya da kaybedecek bir Beşiktaş takımı varken, bizler ölümsüz bir kazanma duygusunun peşinde olacağız!Evet, yine Beşiktaş’ımızın sahalarda zaferler kazanması için gerekeni son nefesimize kadar yapacağız. Düşünecek, tartışacak, didinecek ve savaşacağız. Ama kendimizin çizdiği çerçevede, yazdığı kurallar ile...Ancak, artık mücadele o oyunlar sahada bittikten sonra başlamaktadır. Ne zaman ki içimizde yanan ateşler sönümlenir, ne zaman ki tutku ve sevda hızını kaybeder, kaybetme ondan sonra başlar. Tutkusu olan hep kazanır çünkü... Sevdası güçlü olan, onların “oyun”unda kaybetmez...Ne zaman ki ruh halimizi onların oyunlarının kuralları belirler, kaybetmek orada başlar bizim için. Ne zaman ki, bu “oyun” bozulur ve onların istedikleri ruh hallerine bürünmez isek, Beşiktaş başkalığını haykırmaya devam edersek, bu oyunda yine kazanan biz oluruz.Bu tutku, bu sevda “oyun”a gelmez! No Pasaran! Egemen anlayışın, memleket gündemini belirleyenlerin, piyasa yapıcılarının derdi budur:Kazanmak denen şey 90 ya da bilmem kaç dakikaya indirilir. Adına “kader maçları” denen süreler belirlenir. Dertleri bellidir; aslında sürekli “ kazanan” onlardır. Çünkü sonunda onlar için bir “kazanan” olması garantisi vardır, ve piyasacılar her durumda zaten “kazanacaktır” .Kazanmanın piyasasını yapıp, sonra “bu sadece bir oyun “ sahteciliklerinde doğru olan tek söz var: Evet ortada bir “oyun” var ve sahneleyen sizsiniz! Biz değil...Sahada kazanmanın yarattığı sevincin bile artık çirkefliğe çevrilme noktasına nasıl gelindiğinin tarihine bakılsın; altından buna “asıl” sevinenler çıkacaktır. Bizler, Beşiktaş takımları sahada maç kaybettikten sonra, inançlarımızı açığa çıkardıkça birileri köpürmekte; oysa derdimiz şudur: Takımlarımız kazandıktan sonra yaşayan, kaybettikçe sönümlenen bir sevda değil bizimkisi ve bunları duymak onları delirtiyor olmalı...Bizler, Beşiktaş’ın tutkulu ve asi ruhlu çocukları, başkalarının kuralları ile yaşamayı kabul ettikçe, kaderin yine başkaları tarafından yazılacağı geleceği kabul etmiş olacağız." Hani o "çok kritik" maçları kaybettikten sonra da, semte doğru Dolmabahçe yollarından şarkı ve türkülerle, Beşiktaş adını haykıra haykıra yol aldıkça, başkalarının kurallarına en güzel cevap verilir. Doğrusu-yanlışıyla birkaç dakika önce sahada maçı kaybeden takımımız ile üzüldükten hemen sonra, kazanma dakikaları başlar ve o zafer en güzel, en kalıcı zafer olur.Beşiktaşlılığı yaşamanın en başka dakikaları ondan sonra başlar çünkü. Başkalarının yazdığı kuralları elinin tersi ile iterek, Beşiktaşlı olmanın güzelliğini, semte doğru akmanın coşkusunu, her günde omuz omuza olmanın büyüsünü bu satılık aleme haykırarak..."Egemen olanlar her gün “kazanmıyor mu” zaten? Hayatın her alanında bu işleyen kural değil mi zaten? Ve biz tutkularımızın kalesinde, kazanmanın sonuna kadar bize ait olduğu en güzel diyarda, ruh halimizi de onlara teslim ederek, içinde güzelliğini her tür çirkeflikten sakındığımız kalemizi de nasıl teslim ederiz ki bu ucuz gündelik akışa? Sizin dar alan “oyun”unuza karşılık, bizim yere göğe sığmayan dünyamız! Siyah-beyazın en güzel kucaklaşmasının yaşandığı bahçelerdeyiz hala ve sizlerin yaşam kurallarına geçit yok buralardan!No Pasaran! Bizim için kader, başkalarının çizdiği rotalardan geçmez. Çünkü bu sevda bizimdir!Bizim için ölüm-kalım 90+3 ile belli olmaz. Çünkü bize ölüm yok! ''
No Pasaran!

14 Nisan 2008 Pazartesi

Kamil Seven Adam

hey gidi günler heeyyy... ne çok severdim Kamil Seven Adam'ı... leopar yeğenimle okur, ''ıppss tıppsss kkıısssss'' diye için için gülerdik....

Baki Mercimek


Duygularımı misralara dökmek istiyorum;

güçlü kuvvetlisin maşallah
kodun mu oturtursun alim allah
pek yetenkli de değilsin amma
adam gibi adamsın vallah billah

hayatımda görmedim solak ama kazma
bir de deli ibrahim var ama o'nu sayma
sol bek misin bakicim yoksa stoper mi
ön libero oynasan bu seni üzer mi

robot gibisin baki, bir mimik ver
yanından rakip geçmiş bi' zahmet tutuver
hiç olmazsa şu tribünlere bi' kulak asıver
kırma bizi baki bi' üçlü çektiriver

hollanda'da doğmuşsun 4 dil bilirsin
pek kültürlüsün baki, pek karizmatiksin
seviyoruz seni bakicim çok kral adamsın
bi' ince de tırsıyorum senden biraz iri yarısın

şunu da ekliyim:
''ne bi' kızı sevmek, ne bi' lokma ekmek
seviyoruz seni baki mercimek, baki mercimek''






Uçacaksın, uçacaksın, havalara uçacaksın...



Keith Dixon, 4 yıl boyunca uğraşmış ''uçan koltuk'' yapmış... Manyetik itme gücü sayesinde yerden 35cm yüksekte, havada asılı durabilen bu koltuk 15000 ytl civarında satışa çıkarılacakmış.

Şimdi, fikir ve tasarım açısından güzel bi' ürün ama aklı başında olan insan gider o paraya ikea'dan süper şahane ev döşer kendisine...

Keith'im, o koltuktan bi' tane satabilirsen 15000 ytl'yi indir, git güzel bi' kuruyemişçi falan aç kendine, en azından aldığın-sattığın belli olur... Uçan koltuktan para kazanamazsın...

Bi'de 4 yıl harcamışsın...Ulan yuh be, harbiden zerre kadar akıl yokmuş sende Keith....

Milli Takım - Milsiz Takım



Vatan Gezetesinden alıntı yapıyorum...

''Federasyonlar, Pekin'deki Olimpiyatlar'dan daha fazla madalyayala dönmenin yolunu buldu. Başarılı(!) yabancı sporcular ''özel bir proje'' ile T.C. vatandaşı yapılıp ardından olimpiyat kampına alınıyor. Son olarak Çinli 2 masa tenisçisi getirildi. Leng Zeng ''Cem Zeng'', Hou Mei Ling ''Melek Hu'' adıyla T.C. vatandaşı yapıldı.
Atlet için Etiyopya, yüzme için Ukrayna, masa tensinde Çin'in kapısını çalıyoruz. Gençlik Spor Genel Müdürü Atalay ''Şampiyon yetişmezse Küba'dan yüksek atlamacı da getirebiliriz.'' diyor.''
Aferin diyoruz biz de... Yalnız sporcuların yeni isimleri pek bi' şahaneymiş...
Elvan Abeylegesse: Hewan Abeye (bu daha kolaymış be.) , Selim Bayrak: Shimelis Gırma Legese, Ramazan Şahin: Ramazan İrbayhanov, Sultan Haydar( aboovv!): Chaltu Gırma Mesmesha, Melek Hu: Hou Mei Ling.... Yaratıcı(!) isim babalarını kutluyorum... Burda olsalar kendimi tutamayıp alınlarından da öpebilirdim...

Benfica'nın Kartal'ı...(Vitoria)




Dün sabah kahvaltıda konuşurken aklıma geldi yine. Yanlış hatırlamıyorsam 2004-2005 (C.L.)sezonunda Benfica-Man.Utd. maçıydı.Maçtan önce sahanın ortasına büyük bir Benfica arması getirildi, armanın yanında da göbekli bi amca...


Bu göbekli amcanın bir hareketiyle stadın üzerinde uçan Kartal geldi ve o armanın üzerine konarak Benfica armasını tamamladı...


Bu Kartal, o göbekli amca tarafından stadın çevresinde yetiştirilen ve böyle gösteriler için eğitilen özel bir Kartaldı...


Peki biz neden böyle bi'şeyler yapmıyoruz??? Şu dünyada Kartal'la en çok özdeşleşmiş spor kulübü belki de biziz, o zaman neden böyle yakışıklı aktiviteler peşinde koşmuyor sevgili yönetimimiz??!


Nedeni üşengeçlik mi, yoksa vizyonsuzluk mu..? Kimse ''abi Kartal eğitmenini nerden bulacaksın?'' demesin, gerekirse Benfica'nın göbekli amcasını alıp getirirdim ben ama tüpçü başkanda o düşünce nerde..?

7 Nisan 2008 Pazartesi

kendi çapımda spor yazarıyım


aslında sadece kendi çapımda değil...bi' dergide bu ay ilk yazım yayınlandı(ayıptır söylemesi 2 sayfa)...

benim sevdiceğim,kınalı kuzum,nazlı yarim sağolsun çalıştığı dergide spor sayfalarına yazmam için beni önerdi ve kabul edildim...

bence gayet güzel bi' 2 sayfa oldu (derginin danışmanı olan sevgili(!) albay beyler inceden müdahele etmese daha güzel olacaktı ama neyse...)... yarın dergi elime geçicek...

gözüm yükseklerde..kendimi akredite ettirip basın kartımla şampiyonlar ligi finali izlemeden kara toprağa girmiycem...kararlıyım...

serap'ım, sağ ol bebek...hayatta bana en çok keyif veren şey ,''futbol'' sayesinde para kazanmamı sağladığın için sana ne kadar teşekkür etsem az...



www.starhaberdergisi.com

parayı bulmuşsun ama adam olamamışsın batman efendi




batman'e ezelinden beri kılım...sevemedim bi' türlü o snob tavırları, o para içinde yüzen, bi manitanın koynundan kalkıp başka manitanın yanına koşan hallerini...


ama beni bu lavukta en çok iten şey alfred'e ettiği zülümdür...be hey deyyus, deden yaşında adam bu biiir! zamanında baban olucak o şerefsize de hizmet etmiş bu ikiii, eline doğmuşsun alfred'in hiç mi saygın yok!?? yazık günah be...


bence süper kahraman dünyasının en uyuz figürüdür batman...dünya kadar parası var, yakışıklı,karizma tavan yapmış,uşaklar yardımcılar etrafında pervane,gotham city'nin en taş ablaları hem batman haline hem bruce wayne haline hasta ama paşam hep bi' triplerde, hep bi' bunalımlarda...şehirde en ufak bi' hadise olmasın, batman hemen orda...sana mı kaldı gotham city'nin asayişini sağlamak!?? otur evinde, hiç utanmadan, deden yaşında alfred'e söyle getirsin viskini, şöminenin başında iç...


dediğim gibi kılım batman'e ama örümcek adam'ın hastasıyım...ciğerini bilirim örümcek'in(çok okurdum bi' aralar)...


örümcek garibim, hep ezik,hep acılar içinde...ana baba yok, amcasıyla may halası bakıyor (ben amca da peter'ın bi' hatası yüzünden rahmetli oluyor sonra)çocuğa...batman'de yetim, ama bi' fark var, para b.k gibi,kafa rahat, ne kira derdi var ne harç parası...


örümcek üniversite okuyor bi' yandan da harçlığını çıkarmak için fotoğrafçılık yapıyor...bruce efendiyi mürebbiyeler yetiştirmiş, babadan kalan holdinglerde fink atıyor...


örümcek hayatında sadece bir tane kızı seviyor (araya bi' felicia hadisesi karışıyor ama o sayılmaz)...batman paşa ''o manita benim bu manita da benim'' misali her çiçekten bal alıyor...


örümcek işte, okulda, sivilde heryerde ezilirken millet batman'ın karşısında el pençe divan duruyor(burda sevgili atilla başkan'dan alıntı yapıyorum ''parasız adam şerefsiz adamdır'')...


örümcek may halasına yük olmamak için kendi yemeğini bile kendisi hazırlarken batman ''alfred'im şimdi bi' yarım ekmek arası salam kaşar olsa ne giderdi beaa'' diye yaşlı başlı adamdan hizmet bekliyor...


örümcek'in ne yardımcısı var ne de uşağı ama batman'de hem alfred dayı var hem de robin...1 dese 2 etmiyorlar sözünü...ve ayrıca batman'le robin'in gay olduğu yönünde çok ciddi söylenti var...g.tümden uydurmuyorum bunu bi' dünya öpüşürmüş gibi çizimleri var..batman'in arkadan robin'e sarıldığı çizimler falan...evde bi' dergide vardı o çizimler ama internette bulamadım...ya...aslında yalan söylemiyim, buldum ama ''bulamadım'' deyince daha dikkat çekici oldu...


örümcek arkadaş canlısı,mütevazı bi' gönül adamı...wolverine olsun,hulk olsun,fantastic four olsun,blade olsun bi' sıkıntıları olduğunda soluğu bu çocuğun yanında alırken batman hayatında sadece bi' tane arkadaş edinebiliyor kendine;catwoman...o'nu da ,afedersin, bi' şekilde keresteye getiryor(yine atilla başkandan alıntı...keresteye getirmek=ayar vermek)...be şerefsiz, kız sana güvenmiş, yardımını istemiş yapılır mı lan bu allahsız...


örümcek gayet sade bi' kostüm giyerken, batman abartılı, farklı şekillerde kostümler giyiyor..bi de yetmezmiş gibi o kostümler böyle baklava karın kaslı,şişkin şişkin tricepsli,nadide sultan göğüslü falan...


örümcek diğer tüm marvel comics kahramanları gibi içinde seninki benimki gibi fırtınalarla yaşarken batman diğer dc comics kahramanları gibi daha bi' bizden uzak daha insan ve statü üstü sıkıntılarla uğraşıyor (superman de ayrı bi' cins...o'na da ayarım...hem uzaylı hem ezik, nasıl iş lan bu!??)...


dediğim gibi, batman'a kılım aga, bana örümcek gelir...en azından delikanlı hem de kimyager benim gibi...örümcek'i ''böcek'' deyip üstüne basıp geçme, kim bilir ne derdi, ne sıkıntısı vardır...ama yarasadan uzak durmakta fayda var...saçına yapışırsa bi' daha çıkaramıyosun...






güzelmiş bu çizgi roman muhabbeti, daha yazarım ben bundan... sardı beni...

bi' durun, bi' nefes alın













ölümüne fanatiğim, şiddete de meylim var...destek her zaman...asla toplu tepkilere katılmadım bugüne kadar, kimseyi yuhlamadım,ıslıklamadım tribünde...olduğum gibiyim, BEŞİKTAŞ dediler akan suları durdurdum, babamdan sopa yedim, kardeşime vurdum, evden kovuldum, evden kaçtım, kız arkadaşımla kapıştım, ayrıldık(sonra barıştık tabi), kolpadan sert durmaya gerek yok, uefa'da çeyrek finalde elendik kız gibi ağladım, annem geldi ''ben ölsem bu kadar ağlamazsın'' dedi, ''öldüğün zaman bakarız'' dedim,8 tane yedik yine ağladım,formamla dışarı çıktım, laf atacak kurban aradım,gittiğim her maçtan sonra en az 2 gün konuşamadım, nasıl konuşayım ses yok, en kötü durumda bile vazgeçmedim, hiç küsmedim....bunların hepsini kendimi baz alarak yazdım ama bu cümleleri yazmayan fakat benim gibi yaşayan kim bilir kaç insan var...

şimdi bakıyorum da gazetelere,dergilere,web sitelerine herkes gaza gelmiş ''ya biz ne büyük taraftarız...'' ya da ''böyle bişey görülmemiştir,bunlar ne güzel taraftar...'' benzeri şeyler var...

ben bunların tribünü dolduramadığı zamanları da, takımlarının kötü gittiği dönemde bi' tekme de onların vurduğu zamanları da hatırlıyorum...

kendilerine gerçekten ''taraftar'' diyebiliyorlar mı en çok onu merak ediyorum...? yönetimin kareografisini hazırladığı renkli kartonlar koltuklara koyuluyor verilen işaretle açılıp kapanıyor... tv'nin sesini sonuna kadar açıyorum belki duyarım diye ama sesleri çıkmıyor...tarihlerinde ilk kez deplasmanda seslerini duyduk geçenlerde...aferin en azından kendi adlarına bir ilki gerçekleştirdiler...

ama artık bi' durun bi' nefes alın, siz ''taraftar'' değil seyircisiniz, siz kulübün gerçek sahibi değil yönetimin kuklalarısınız...bir işaretleriyle renkli kartonlarını kaldıran bi işaretleriyle indiren kuklalar...hele öteki ''kırmızılı'' takım....onları değerlendirmeye almaya bile gerek yok...onlar klasman dışı...

futbolu tartışmıyorum...sadece TARAFTAR'la seyircinin arasındaki nüansı, desteği başarıya endekslenmiş seyirciyle ''sevinmek için sevmeyenler''in farkını görmenizi istedim...