29 Nisan 2008 Salı

Futbol Orgazmı


İnanılmaz bi' maç izliyorum... Henüz bitmedi ama uzun yıılarıdır böyle bi' maç izlemedim...

Manchester United - Barcelona....


tam bir orgazm... futbol orgazmı.....

28 Nisan 2008 Pazartesi

Allah da seni güldürsün Gökmen Özdemir


Dün akşam Gs-Fb maçını izledik, Gs gerçekten hak ettiği bir galibiyet aldı.. Uzun zamandır bu kadar kötü bir Fb izlememiştim o da ayrı tabi...

Şimdi benim derdim maç değil aslında, bugün gazetelere bakıyorum, internette okuyorum... Gs büyük ihtimalle şampiyonluğu garantiledi, tamam kabul ama bütün yazarlar ağız birliği etmiş gibi tüm ''olumsuzluklar'' a rağmen Gs'nin nasıl da yarıştan kopmadığını, nasıl yüreğiyle oynadığını yazıyor...

Hele Gökmen Özdemir'in şu lafları sabah sabah gülme krizine girmeme neden oldu: ''Gs kimi zaman yarım takımla, kimi zaman hocasız, kimi zaman da lobisiz bir şekilde yoluna devam etti.''

Ya sevgili Gökmen Özdemir hepsine tamam da ''lobisiz'' derken bi' durup düşünseydin... Daha bi'kaç hafta önce kazandığın gençlerbirliği maçını, ligin ilk yarısındaki Beşiktaş maçını, ligin ilk yarısındaki gaziantep maçını... daha sayılabilecek çok maç var ama uzatmayayım...

Dün akşam Gs hak ettiği bir galibiyet aldı ama sezon sonunda ''yine'' hak etmediği bi' şampiyonluk alacak... Zaten hepimiz bu duruma alışığız... Beşiktaş taraftarları, Gs taraftarları, Fb taraftarları olarak... Ama bana kalırsa Gs taraftarı daha onurlu şampiyonluklar hak ediyor... Bi'gün o şampiyonluk gelirse biz de içten bi' şekilde tebrik ederiz....Şimdilik ''yine'' tebrik yok...

23 Nisan 2008 Çarşamba

Elveda........































anlatılmıycak günler geçirdik kapalında , açıgında , numaralında. Her maçın, içinde bulundugumuz her dakikan ayrı bi anı ayrı bi duygu bıraktı bizde hüzünüde yaşadık mutluluguda ama zaten sevinmek için sevmemiştikki biz. her şeyin güzeldi senin. yeni açıktan görülen o muhteşem manzaran beleş tepeden görülen o asil duruşun. ne anılar ne günler geçirdik içinde şimdi yıkılıcak diyorlar ya inan içim bi garip oluyor , gözlerim doluyor. nelere şahitsin sen ne zaferlere ne üzüntülere nasıl kıyacaklar sana nasıl vuracaklar kazmayı o şanlı gövdene içim almıyor inan derler ya ikinci evim diye ne ikincisi benim tek evimdin sen huzur dolardım içindeyken. şimdi sen gidiceksin yerine içinde ruh barındırmayan tarıh kokmayan bı stad gelıcek zamn gectıkce oda tasıycak unutulmaz anılar ama söylesene seninle geçirdiğimiz günler ne olucak hepsi topragamı gömülecek neyse şeref dolu evim yapıcak tek birşey bıraktılar bize tek maçımız kaldı sende , sana vedamız olan evet arkadaşlar artık sıra son görevde unutulmaz günler geçirdiğimiz stadımızı evimizi nasıl ugurluycaz sonsuzluga doldurmıyacakmıyız evimizi son kez süslemiyecekmiyiz bayram yeri gibi , yoksa şampiyon olamadık , başkanı sevmiyoruz futbolculara kızgınız diye gitmeyecekmiyiz maça son gününde öksüzmü bırakacagız o güzel evimizi. benim niyetim yok buna çıkacagım kütahyadan yola tek tek aşacagım yolları sana son kez veda edecegim kapalı altaki yerimi alıp son kez izleyeceğim o asil duruşunu. son kez çekeceğim tarih huzur şeref kokan havanı içime. son 90 dakikanda içinde olacagım yıne belkı bu sefer maca 1 saat kala degılde sabahtan gırecegım içine ve polisler kovana kadarda kalacagım içinde belki yeri gelicek aglıycam yeri gelıcek gülücem son gününde ama seninin içinde kapalında yani kalbinde olacağım ....




ForzaBeşiktaş, Seçkin Aklan'ın yazısından alıntıdır......

21 Nisan 2008 Pazartesi

Duy sesimi Vedat Özdemiroğlu

Vedat Özdemiroğlu... zaten yazılarının hastasıyım, bi' de yetmezmiş gibi Beşiktaşlısın... peki ben sana kurban olmayayım da ne yapayım sayın Vedat Özdemiroğlu..?

Bir fantazim var (sadece Plaki'ye anlattım); trenle yemekli vagonda Vedat Özdemiroğlu ve ben deplasmana gidiyoruz...bira gırla gidiyor, muhabbet desen Vedat Özdemiroğlu var, en güzeli dönüyor...

Yarın Uykusuz dergisine el yazısıyla mektup yazıcam, ankaragücü maçında bu fantazimi gerçekleştirmek için...
Duy Sesimi Vedat Özdemiroğlu... sevindir şu garibi...

17 Nisan 2008 Perşembe

dolores


Sevgili ''10 numara adam Delgado''muzun kızı olmuş bu sabah.
Adını da ''Dolores'' koymuş... analı babalı büyüsün Matias'ım, yengeme selamlar....

Tavuk Bacakları ve Muska Büyüsü (gerçek kaynaklardan)


Daha geçenlerde okumuştum bu haberi, yazmayı düşünüp vazgeçmiştim ama şimdi yazmanın tam zamanı ehehe


''Boston Red Sox fanatiği beyzbolsever, ezeli rakipleri New York Yankees stadına büyü yapmak için takımının formasını gömdü. 50bin dolar harcanarak forma gömüldüğü yerden çıkarıldı..''


falan filan...şimdi asıl can alıcı noktaya geliyoruz, aynen gazetevatan.com'dan kopyalıyorum :


''FENERBAHÇE STADINDA DA BÜYÜ BOZULDU

Benzer ’Büyü’ iddiaları Fenerbahçe stadında da yaşamıştı. Kaleci Rüştü Reçber’in gol yememesi için kale önüne ’Tavuk bacağı’ gömülmüştü. 2000’de Şükrü Saracoğlu’na bir gece yarısı imam getirilmiş, orta sahaya ve kale önlerine muska gömülmüştü. 2004’te G.Saray maçında, F.Bahçe kulübesi önüne konulan süpürge çöplü poşet, “bize büyü yapıldı” diyerek kaldırılmıştı.''


ahahahahahha fenerbahçeyle ilgili bu haberi sanırım hiçbir futbol sever unutmamıştır. televolelere bile konu olmuştu... ya yorum yapayım diyorum ama gerek yok sanırım... doğru olduğundan emin olduğum bu haberi paylaşayım dedim...

17.04.2008 tarihli vatan gazetesini okuyan yada hafızası biraz kuvvetli arkadaşlar hem haberi hem de fenerbahçenin yaptığı bu ''büyü bozma ayini''ni hatırlayacaklardır...

16 Nisan 2008 Çarşamba

1550 Alo Kanka


Nedir şimdi bu?? Polisi sevimli göstermeye çalışma tripleri falan... Hiç uğraşmayın, ne kadar zorlasanız da olmaz polisten sevimli...

Polislerden pek haz etmem, iki nedeni var. Birincisi; taksimde gzümün önünde bikaç eleman tinercinin birini bıçaklarken ayırayım dedim, ''yapmayın ağalar, etmeyin yiğitler'' diye kahramancasına kavganın arasına daldım. O sırada ''kanka'' polislerden biri geldi ''hhööööyytt'' diye ayıptır söylemesi kafama doğru yapıştırdı... Dedim ''dayı sen ne ayaksın senden önce geldim olay yerine.''

ikincisi de; daha küçücük bebeyim kadıköyde fenerbahçe-Beşiktaş maçına gitmişiz kuzenimle (1-2 kazanmıştık, uche'nin bacağının kırıldığı maç)... yaşım en fazla 10...Şimdiki (sanırım) migros tribününün olduğu yerdeyiz. Oturduk birer koltuğa, polis geldi, yaşımıza başımıza bakmadan copu kaba etime doğru ekleştirdi... ''lan'' dedim ''n'oluyo''... ''kalkın lan burdan '' dedi...

Diyeceğim şudur ki; polis sevmem.. Öyle sevimli sevimli kıyafetler giydirmeyin, sevimli bişey istesem şirinleri izlerim aga...

15 Nisan 2008 Salı

BABA HAKKI


Beşiktaş'ın efsanesi ''Baba'' Hakkı Yeten, yarın ölümünün 19. yıl dönümünde anılacak.....


'' BABA HAKKI

''Adam gibi oynamazsanız İstanbul'a yürüyerek dönersiniz!''

Baba Hakkı'ya dair en iyi bilinen anektod, bir maçta kırmızı kart gören Cihat'ın ''Çıkayım mı Baba?'' diye sormasıdır. Oyuncular ve hakem Baba Hakkı'ya bakar. Baba başını sallayıp ''Çık Cihat, çık'' diyence Cihat oyundan çıkar.

1941 yılında Ankara'da Harp Okulu takımıyla Milli Küme maçı yapılır. İlk yarıyı Beşiktaş 3-0 geride kapatır. Baba Hakkı soyunma odasında tren biletlerini eline alır: ''Adam gibi oynamazsanız biletlerinizi yırtarım, İstanbul'a yüryerek dönersiniz!'' der. Baba Hakkı'nın şakası yoktur, Beşiktaş maçı 3-6 kazanır.

Baba Hakkı için galibiyetten daha önemli olan, adam gibi oynamak, formanın hakkını vermektir. Galibiyet için her yol mübah değildir. Bu erdemin en güzel örneği bir fenerbahçe maçında yaşanır. Beşiktaş 2-0 öndeyken Baba Hakkı, fenerbahçe kaptanının yakasına yapışır: ''Kendinize çeki düzen verin, bu maçın tadı böyle çıkmaz, bu kadar insan buraya maç izlemeye gelmiş, adam gibi oynayın!'' der. Maç 2-2 berabere biter.

1946 yılında bir Karagümrük maçında Baba Hakkı orta sahadan voleyle topu kaleye gönderir, ağları yırtıp geçen topa hakem Necdet Gezen golü vermez. hakemin hatalı kararları devam ettikçe tribünlerde protestolar başlar.Baba Hakkı tribünlere bir iki sefer ''susun'' dese de protestolar devam eder. Baba Hakkı sonunda dayanamaz tribünün önüne gelip ''Çıkın dışarı!'' der. Baba Hakkı'yı amigo Kafa Sebahattin yatıştırır, protesto kesilir. Beşiktaş maçı 2-0 kazanır ama yaklaşık 2000 kişilik taraftar grubu hakemi dışarıda beklemektedir. Olayı öğrenen Baba Hakkı yan hakeme ''Necdet abiye söyle yanıma gelsin.'' der... Hakem gelir Baba Hakkı'nın yanında kalabalığın arasından geçip gider, hiç kimse birşey diyemez.''

(Hakan Dilek, O Gol Kaçzmazdı,Karakutu Yayınları)


Bu yazıyı maçtan sonra ağzında sakızı, kulağında i-pod'u, son model otobüslerle maça gelen, ''HAKKI(!?!)'' olan parasını alamayınca idmana çıkmayan sevgili futbolcularımıza ithaf ediyorum...

No Pasaran (www.sonbarikatbesiktas.com)


Alıntıdır:
BİZ!!!


'' BİZ ! Biz ki başkalarının yazdığı kuralları elinin tersi ile iten Beşiktaşlılar, kader denen şeyi elinin tersi ile itmek için sonuna kadar savaşan bizler... Bize sunulan sahte kader maçları başlıklarının altında kalmak mı? Asla! Artık şunu görmenin ve tavır almanın zamanı geldi geçiyor: Başkalıkların sahadaki insanlar tarafından yaşatılması dönemleri bitmiştir. Asıl savaşlar sahada değil, yaşamın içindedir! Bizlerin ellerindedir!Biz ki, haksızlıklara karşı, adaletsizliğe karşı duruşun her yerde yaşatılması gerektiği ilkesi ile yaşayan Beşiktaşlılarız. Ve biliyoruz ki, kazanmak ya da kaybetmek yine içte yaşanan bir şeydir, önemli olan içinde ne olduğudur. Ama unutuyor muyuz, kazanmanın baki olanı bu içte yaşanandır. Sahada kaybeden Beşiktaş aslında her an içimizde yaşayan Beşiktaş’tır. Ömür yettiğince göreceğimiz daha yüzlerce maçtan sonra yine aynı şey olacaktır. O gün için sahada kazanacak ya da kaybedecek bir Beşiktaş takımı varken, bizler ölümsüz bir kazanma duygusunun peşinde olacağız!Evet, yine Beşiktaş’ımızın sahalarda zaferler kazanması için gerekeni son nefesimize kadar yapacağız. Düşünecek, tartışacak, didinecek ve savaşacağız. Ama kendimizin çizdiği çerçevede, yazdığı kurallar ile...Ancak, artık mücadele o oyunlar sahada bittikten sonra başlamaktadır. Ne zaman ki içimizde yanan ateşler sönümlenir, ne zaman ki tutku ve sevda hızını kaybeder, kaybetme ondan sonra başlar. Tutkusu olan hep kazanır çünkü... Sevdası güçlü olan, onların “oyun”unda kaybetmez...Ne zaman ki ruh halimizi onların oyunlarının kuralları belirler, kaybetmek orada başlar bizim için. Ne zaman ki, bu “oyun” bozulur ve onların istedikleri ruh hallerine bürünmez isek, Beşiktaş başkalığını haykırmaya devam edersek, bu oyunda yine kazanan biz oluruz.Bu tutku, bu sevda “oyun”a gelmez! No Pasaran! Egemen anlayışın, memleket gündemini belirleyenlerin, piyasa yapıcılarının derdi budur:Kazanmak denen şey 90 ya da bilmem kaç dakikaya indirilir. Adına “kader maçları” denen süreler belirlenir. Dertleri bellidir; aslında sürekli “ kazanan” onlardır. Çünkü sonunda onlar için bir “kazanan” olması garantisi vardır, ve piyasacılar her durumda zaten “kazanacaktır” .Kazanmanın piyasasını yapıp, sonra “bu sadece bir oyun “ sahteciliklerinde doğru olan tek söz var: Evet ortada bir “oyun” var ve sahneleyen sizsiniz! Biz değil...Sahada kazanmanın yarattığı sevincin bile artık çirkefliğe çevrilme noktasına nasıl gelindiğinin tarihine bakılsın; altından buna “asıl” sevinenler çıkacaktır. Bizler, Beşiktaş takımları sahada maç kaybettikten sonra, inançlarımızı açığa çıkardıkça birileri köpürmekte; oysa derdimiz şudur: Takımlarımız kazandıktan sonra yaşayan, kaybettikçe sönümlenen bir sevda değil bizimkisi ve bunları duymak onları delirtiyor olmalı...Bizler, Beşiktaş’ın tutkulu ve asi ruhlu çocukları, başkalarının kuralları ile yaşamayı kabul ettikçe, kaderin yine başkaları tarafından yazılacağı geleceği kabul etmiş olacağız." Hani o "çok kritik" maçları kaybettikten sonra da, semte doğru Dolmabahçe yollarından şarkı ve türkülerle, Beşiktaş adını haykıra haykıra yol aldıkça, başkalarının kurallarına en güzel cevap verilir. Doğrusu-yanlışıyla birkaç dakika önce sahada maçı kaybeden takımımız ile üzüldükten hemen sonra, kazanma dakikaları başlar ve o zafer en güzel, en kalıcı zafer olur.Beşiktaşlılığı yaşamanın en başka dakikaları ondan sonra başlar çünkü. Başkalarının yazdığı kuralları elinin tersi ile iterek, Beşiktaşlı olmanın güzelliğini, semte doğru akmanın coşkusunu, her günde omuz omuza olmanın büyüsünü bu satılık aleme haykırarak..."Egemen olanlar her gün “kazanmıyor mu” zaten? Hayatın her alanında bu işleyen kural değil mi zaten? Ve biz tutkularımızın kalesinde, kazanmanın sonuna kadar bize ait olduğu en güzel diyarda, ruh halimizi de onlara teslim ederek, içinde güzelliğini her tür çirkeflikten sakındığımız kalemizi de nasıl teslim ederiz ki bu ucuz gündelik akışa? Sizin dar alan “oyun”unuza karşılık, bizim yere göğe sığmayan dünyamız! Siyah-beyazın en güzel kucaklaşmasının yaşandığı bahçelerdeyiz hala ve sizlerin yaşam kurallarına geçit yok buralardan!No Pasaran! Bizim için kader, başkalarının çizdiği rotalardan geçmez. Çünkü bu sevda bizimdir!Bizim için ölüm-kalım 90+3 ile belli olmaz. Çünkü bize ölüm yok! ''
No Pasaran!

14 Nisan 2008 Pazartesi

Kamil Seven Adam

hey gidi günler heeyyy... ne çok severdim Kamil Seven Adam'ı... leopar yeğenimle okur, ''ıppss tıppsss kkıısssss'' diye için için gülerdik....

Baki Mercimek


Duygularımı misralara dökmek istiyorum;

güçlü kuvvetlisin maşallah
kodun mu oturtursun alim allah
pek yetenkli de değilsin amma
adam gibi adamsın vallah billah

hayatımda görmedim solak ama kazma
bir de deli ibrahim var ama o'nu sayma
sol bek misin bakicim yoksa stoper mi
ön libero oynasan bu seni üzer mi

robot gibisin baki, bir mimik ver
yanından rakip geçmiş bi' zahmet tutuver
hiç olmazsa şu tribünlere bi' kulak asıver
kırma bizi baki bi' üçlü çektiriver

hollanda'da doğmuşsun 4 dil bilirsin
pek kültürlüsün baki, pek karizmatiksin
seviyoruz seni bakicim çok kral adamsın
bi' ince de tırsıyorum senden biraz iri yarısın

şunu da ekliyim:
''ne bi' kızı sevmek, ne bi' lokma ekmek
seviyoruz seni baki mercimek, baki mercimek''






Uçacaksın, uçacaksın, havalara uçacaksın...



Keith Dixon, 4 yıl boyunca uğraşmış ''uçan koltuk'' yapmış... Manyetik itme gücü sayesinde yerden 35cm yüksekte, havada asılı durabilen bu koltuk 15000 ytl civarında satışa çıkarılacakmış.

Şimdi, fikir ve tasarım açısından güzel bi' ürün ama aklı başında olan insan gider o paraya ikea'dan süper şahane ev döşer kendisine...

Keith'im, o koltuktan bi' tane satabilirsen 15000 ytl'yi indir, git güzel bi' kuruyemişçi falan aç kendine, en azından aldığın-sattığın belli olur... Uçan koltuktan para kazanamazsın...

Bi'de 4 yıl harcamışsın...Ulan yuh be, harbiden zerre kadar akıl yokmuş sende Keith....

Milli Takım - Milsiz Takım



Vatan Gezetesinden alıntı yapıyorum...

''Federasyonlar, Pekin'deki Olimpiyatlar'dan daha fazla madalyayala dönmenin yolunu buldu. Başarılı(!) yabancı sporcular ''özel bir proje'' ile T.C. vatandaşı yapılıp ardından olimpiyat kampına alınıyor. Son olarak Çinli 2 masa tenisçisi getirildi. Leng Zeng ''Cem Zeng'', Hou Mei Ling ''Melek Hu'' adıyla T.C. vatandaşı yapıldı.
Atlet için Etiyopya, yüzme için Ukrayna, masa tensinde Çin'in kapısını çalıyoruz. Gençlik Spor Genel Müdürü Atalay ''Şampiyon yetişmezse Küba'dan yüksek atlamacı da getirebiliriz.'' diyor.''
Aferin diyoruz biz de... Yalnız sporcuların yeni isimleri pek bi' şahaneymiş...
Elvan Abeylegesse: Hewan Abeye (bu daha kolaymış be.) , Selim Bayrak: Shimelis Gırma Legese, Ramazan Şahin: Ramazan İrbayhanov, Sultan Haydar( aboovv!): Chaltu Gırma Mesmesha, Melek Hu: Hou Mei Ling.... Yaratıcı(!) isim babalarını kutluyorum... Burda olsalar kendimi tutamayıp alınlarından da öpebilirdim...

Benfica'nın Kartal'ı...(Vitoria)




Dün sabah kahvaltıda konuşurken aklıma geldi yine. Yanlış hatırlamıyorsam 2004-2005 (C.L.)sezonunda Benfica-Man.Utd. maçıydı.Maçtan önce sahanın ortasına büyük bir Benfica arması getirildi, armanın yanında da göbekli bi amca...


Bu göbekli amcanın bir hareketiyle stadın üzerinde uçan Kartal geldi ve o armanın üzerine konarak Benfica armasını tamamladı...


Bu Kartal, o göbekli amca tarafından stadın çevresinde yetiştirilen ve böyle gösteriler için eğitilen özel bir Kartaldı...


Peki biz neden böyle bi'şeyler yapmıyoruz??? Şu dünyada Kartal'la en çok özdeşleşmiş spor kulübü belki de biziz, o zaman neden böyle yakışıklı aktiviteler peşinde koşmuyor sevgili yönetimimiz??!


Nedeni üşengeçlik mi, yoksa vizyonsuzluk mu..? Kimse ''abi Kartal eğitmenini nerden bulacaksın?'' demesin, gerekirse Benfica'nın göbekli amcasını alıp getirirdim ben ama tüpçü başkanda o düşünce nerde..?

7 Nisan 2008 Pazartesi

kendi çapımda spor yazarıyım


aslında sadece kendi çapımda değil...bi' dergide bu ay ilk yazım yayınlandı(ayıptır söylemesi 2 sayfa)...

benim sevdiceğim,kınalı kuzum,nazlı yarim sağolsun çalıştığı dergide spor sayfalarına yazmam için beni önerdi ve kabul edildim...

bence gayet güzel bi' 2 sayfa oldu (derginin danışmanı olan sevgili(!) albay beyler inceden müdahele etmese daha güzel olacaktı ama neyse...)... yarın dergi elime geçicek...

gözüm yükseklerde..kendimi akredite ettirip basın kartımla şampiyonlar ligi finali izlemeden kara toprağa girmiycem...kararlıyım...

serap'ım, sağ ol bebek...hayatta bana en çok keyif veren şey ,''futbol'' sayesinde para kazanmamı sağladığın için sana ne kadar teşekkür etsem az...



www.starhaberdergisi.com

parayı bulmuşsun ama adam olamamışsın batman efendi




batman'e ezelinden beri kılım...sevemedim bi' türlü o snob tavırları, o para içinde yüzen, bi manitanın koynundan kalkıp başka manitanın yanına koşan hallerini...


ama beni bu lavukta en çok iten şey alfred'e ettiği zülümdür...be hey deyyus, deden yaşında adam bu biiir! zamanında baban olucak o şerefsize de hizmet etmiş bu ikiii, eline doğmuşsun alfred'in hiç mi saygın yok!?? yazık günah be...


bence süper kahraman dünyasının en uyuz figürüdür batman...dünya kadar parası var, yakışıklı,karizma tavan yapmış,uşaklar yardımcılar etrafında pervane,gotham city'nin en taş ablaları hem batman haline hem bruce wayne haline hasta ama paşam hep bi' triplerde, hep bi' bunalımlarda...şehirde en ufak bi' hadise olmasın, batman hemen orda...sana mı kaldı gotham city'nin asayişini sağlamak!?? otur evinde, hiç utanmadan, deden yaşında alfred'e söyle getirsin viskini, şöminenin başında iç...


dediğim gibi kılım batman'e ama örümcek adam'ın hastasıyım...ciğerini bilirim örümcek'in(çok okurdum bi' aralar)...


örümcek garibim, hep ezik,hep acılar içinde...ana baba yok, amcasıyla may halası bakıyor (ben amca da peter'ın bi' hatası yüzünden rahmetli oluyor sonra)çocuğa...batman'de yetim, ama bi' fark var, para b.k gibi,kafa rahat, ne kira derdi var ne harç parası...


örümcek üniversite okuyor bi' yandan da harçlığını çıkarmak için fotoğrafçılık yapıyor...bruce efendiyi mürebbiyeler yetiştirmiş, babadan kalan holdinglerde fink atıyor...


örümcek hayatında sadece bir tane kızı seviyor (araya bi' felicia hadisesi karışıyor ama o sayılmaz)...batman paşa ''o manita benim bu manita da benim'' misali her çiçekten bal alıyor...


örümcek işte, okulda, sivilde heryerde ezilirken millet batman'ın karşısında el pençe divan duruyor(burda sevgili atilla başkan'dan alıntı yapıyorum ''parasız adam şerefsiz adamdır'')...


örümcek may halasına yük olmamak için kendi yemeğini bile kendisi hazırlarken batman ''alfred'im şimdi bi' yarım ekmek arası salam kaşar olsa ne giderdi beaa'' diye yaşlı başlı adamdan hizmet bekliyor...


örümcek'in ne yardımcısı var ne de uşağı ama batman'de hem alfred dayı var hem de robin...1 dese 2 etmiyorlar sözünü...ve ayrıca batman'le robin'in gay olduğu yönünde çok ciddi söylenti var...g.tümden uydurmuyorum bunu bi' dünya öpüşürmüş gibi çizimleri var..batman'in arkadan robin'e sarıldığı çizimler falan...evde bi' dergide vardı o çizimler ama internette bulamadım...ya...aslında yalan söylemiyim, buldum ama ''bulamadım'' deyince daha dikkat çekici oldu...


örümcek arkadaş canlısı,mütevazı bi' gönül adamı...wolverine olsun,hulk olsun,fantastic four olsun,blade olsun bi' sıkıntıları olduğunda soluğu bu çocuğun yanında alırken batman hayatında sadece bi' tane arkadaş edinebiliyor kendine;catwoman...o'nu da ,afedersin, bi' şekilde keresteye getiryor(yine atilla başkandan alıntı...keresteye getirmek=ayar vermek)...be şerefsiz, kız sana güvenmiş, yardımını istemiş yapılır mı lan bu allahsız...


örümcek gayet sade bi' kostüm giyerken, batman abartılı, farklı şekillerde kostümler giyiyor..bi de yetmezmiş gibi o kostümler böyle baklava karın kaslı,şişkin şişkin tricepsli,nadide sultan göğüslü falan...


örümcek diğer tüm marvel comics kahramanları gibi içinde seninki benimki gibi fırtınalarla yaşarken batman diğer dc comics kahramanları gibi daha bi' bizden uzak daha insan ve statü üstü sıkıntılarla uğraşıyor (superman de ayrı bi' cins...o'na da ayarım...hem uzaylı hem ezik, nasıl iş lan bu!??)...


dediğim gibi, batman'a kılım aga, bana örümcek gelir...en azından delikanlı hem de kimyager benim gibi...örümcek'i ''böcek'' deyip üstüne basıp geçme, kim bilir ne derdi, ne sıkıntısı vardır...ama yarasadan uzak durmakta fayda var...saçına yapışırsa bi' daha çıkaramıyosun...






güzelmiş bu çizgi roman muhabbeti, daha yazarım ben bundan... sardı beni...

bi' durun, bi' nefes alın













ölümüne fanatiğim, şiddete de meylim var...destek her zaman...asla toplu tepkilere katılmadım bugüne kadar, kimseyi yuhlamadım,ıslıklamadım tribünde...olduğum gibiyim, BEŞİKTAŞ dediler akan suları durdurdum, babamdan sopa yedim, kardeşime vurdum, evden kovuldum, evden kaçtım, kız arkadaşımla kapıştım, ayrıldık(sonra barıştık tabi), kolpadan sert durmaya gerek yok, uefa'da çeyrek finalde elendik kız gibi ağladım, annem geldi ''ben ölsem bu kadar ağlamazsın'' dedi, ''öldüğün zaman bakarız'' dedim,8 tane yedik yine ağladım,formamla dışarı çıktım, laf atacak kurban aradım,gittiğim her maçtan sonra en az 2 gün konuşamadım, nasıl konuşayım ses yok, en kötü durumda bile vazgeçmedim, hiç küsmedim....bunların hepsini kendimi baz alarak yazdım ama bu cümleleri yazmayan fakat benim gibi yaşayan kim bilir kaç insan var...

şimdi bakıyorum da gazetelere,dergilere,web sitelerine herkes gaza gelmiş ''ya biz ne büyük taraftarız...'' ya da ''böyle bişey görülmemiştir,bunlar ne güzel taraftar...'' benzeri şeyler var...

ben bunların tribünü dolduramadığı zamanları da, takımlarının kötü gittiği dönemde bi' tekme de onların vurduğu zamanları da hatırlıyorum...

kendilerine gerçekten ''taraftar'' diyebiliyorlar mı en çok onu merak ediyorum...? yönetimin kareografisini hazırladığı renkli kartonlar koltuklara koyuluyor verilen işaretle açılıp kapanıyor... tv'nin sesini sonuna kadar açıyorum belki duyarım diye ama sesleri çıkmıyor...tarihlerinde ilk kez deplasmanda seslerini duyduk geçenlerde...aferin en azından kendi adlarına bir ilki gerçekleştirdiler...

ama artık bi' durun bi' nefes alın, siz ''taraftar'' değil seyircisiniz, siz kulübün gerçek sahibi değil yönetimin kuklalarısınız...bir işaretleriyle renkli kartonlarını kaldıran bi işaretleriyle indiren kuklalar...hele öteki ''kırmızılı'' takım....onları değerlendirmeye almaya bile gerek yok...onlar klasman dışı...

futbolu tartışmıyorum...sadece TARAFTAR'la seyircinin arasındaki nüansı, desteği başarıya endekslenmiş seyirciyle ''sevinmek için sevmeyenler''in farkını görmenizi istedim...

6 Nisan 2008 Pazar

Gaizka Mendieta Zabala


fifa 98 oynarken ispanya milli takımını alır, Mendieta'yla sağdan sağdan ceza sahasına iner o herkesin attığı klasik ''hacı, çaprazdan vur kesin gol olur.'' gollerinden atardım...ve nedendir bilmiyorum Mendieta'ya hep ''kaplanım benim'' derdim... uzun sarı saçları, çemçük ağzı, çipil çipil gözleriyle futbol kahramanımdı o benim (önce Pires sonra da LAMPARD'la tanışana kadar tabi ki)...

ilk defa uefa kupasındaki Beşiktaş - valencia maçlarıyla tanıdım Mendieta'yı...çok iyi bi futbol oynamadı o maçlarda ama dedim ya, sarı saçlar, çemçük ağız,çipil çipil gözler ''lan bu herif adamın kralı be'' dedirtmişti bana...

valencia'da kaptanlık yaptı yıllarca, sonra middlesbrough'a transfer oldu son demlerinde ve orda da yalan olup gitti...şimdi nerdedir,kimledir, ne iş yapar ne yer, ne içer hiçbi' fikrim yok...ama bi' dönem odamda bilgisayarın karşısında bana ''kaplanım benim'' çığlıkları attırdığı için ölümüne saygı duyuyorum bu adama...güzeldi o günler...şimdi ne Mendieta kaldı ne de valencia...

ne biçim bi'şeymiş lan bu, bi' çok insanın adını bile hatırlamadığı bi' futbolcu benim için efsane olmuş...

olay şekildemiydi yoksa fifa 98'de mi...eğer fifa 98'deyse Mendieta'yı bu kadar etkili yaptığı için EA Sports'u kınıyorum...sizin yüzünüzden yalandan kahraman yaptım ulan adamı kendime...

ama sanmıyorum ya...Mendieta iyidir Mendieta candır...çipil çipil...

istesem ben de çalarım ama kastırmıyorum...

Çok Sevdik Be Abi...


Bi'şeyler oldu yine...hem dün akşam hem de bu akşam...puanlar alındı, puanlar verildi...senaryolar yazılmış belli ki, herkes rolünü iyi biliyor ve iyi oynuyor...


sarışın, lavivert gözlü yakışılı delikanlı, yine sarışın kırmızı ferrarili genç ve esmer teniyle simsiyah gözleri, bembeyaz ''ŞEREF''iyle ''KARTAL'' isimli çocuk...hepsi bu kıza ,''(turk)Selin Kupası'' isimli güzel kıza aşık,onun için yarışıyor...hepsi O'nu çok istiyor ama kızın babasının gözü yükseklerde...ya lacivert gözlüyü seçicek ya da kırmızı ferrariliyi...belki kız da ''KARTAL''ı istiyor ama buna izin vermiyorlar bi' türlü..hesaplar yapılmış, babanın gözünü para hırsı bürümüş...kızını aşka değil paraya verecek... sonuç belli ikisinden biri bu kızı alıcak ve 11 mayıs 2008 akşamı ''KARTAL''la biz ''şairler parkı''nda oturup biralarımızı içicez...O'nu teselli edicez...''Boşver KARTAL'ım, bu da geçer''....

''KARTAL''ın ağzından tek bir cümle dökülecek............


ÇOK SEVDİK BE ABİ !!!!!!!

4 Nisan 2008 Cuma

''KAPALI''


fenerbahçe - Beşiktaş maçında sahaya ve özellikle alex'e atılan maddeler yüzünden en az 2 maç kapatılacak İnönü. yahu kardeşim ne gerek var maç içinde küfür etmeye şişe falan atmaya..al işte en az 2 maç ''KAPALI''yız...bursa maçı da dahil... ne gerek vardı buna..?

şimdi diyceksin ki ''ulan ibiş sen atmadın mı sahaya hiçbişey???'' ... avet, attım ama maç bittikten sonra...hem de 2 defa, biri özel güvenliğe biri de stad görevlisine...

''KAPALI''yız...yazık oldu...kombineler çöpe...

3 Nisan 2008 Perşembe

''Victoria's Secret kurban olsun bana''


Hanım kızlarımız en dürrük mayo firmalarının kataloglarında yer alabilmek için yarışırken, Güzide Duran, Victoria's Secret'ın, ''gel, modelimiz ol...'' teklifini redediyor...

Gerekçesi de; 3 ay boyunca kampa alıncaklar,kamp öncesindeki ölçülerini koruyabilirlerse ve herhangi bir taşkınlık yapmazlarsa, seçilecekler defile için...

''Ben böyle sıkıntıya gelemem!..'' demiş Güzide...Aferin bebek...Güzel hareket yapmışsın...

Keratin


Yeri geldi çenemden aşağıya 10cm'lik sakal bıraktım, yeri geldi bıyık bıraktım, yeri geldi kirli sakal, yeri geldi hacı sakalı bıraktım...

Neyin peşindeyim peki..? Sekil yapmak mı? Yok, şekil değil...Maksat değişiklik olsun...Ama 10miligramlık keratin için bu kadar çileye değer mi..?

En güzeli sinek kaydı damat tıraşıymış ben bunu anladım...

Mario Kempes


Bence dünyanın gelmiş geçmiş en güzel futbolcu ismi Mario Kempes'tir. Zat-ı muhterem sanki futbolcu olmak için doğmuş.Hiç tanımasam, sadece adını bilsem bile, ''ya bu adam defansı ipe dizer,çeşitli hücum varyasyonlarıyla, driplinglerle kaleye iner, meşin yuvarlağı ağlara bırakır...'' diye düşünürdüm.Defans oyuncuları bile bu isim karşısında ,afedersin, maymuna döndüklerinde, ''abi endama, isme bak, adam bunu hak etti bee...'' derler.Saçlar desen o da şahane...

Adını anmak bile insanı heycanlandırıyor...........Mario Kempes..........Hey maşşallah...